Emre Albayrak yazdı: Yozlaşmanın Panzehiri: Bizim Yunus

Bir derviş yedi asır öncesinden günümüze ışık tutabilir mi? Bu yazımızda TRT'nin ''Yunus Emre: Aşkın Yolculuğu'' dizisinden bahsedeceğiz. Emperyalizmin hortlattığı ''Yeni geleneksel'' ve onun körüklediği siyasi, toplumsal ve kültürel yozlaşmaya; Orta Çağ'ın en büyük bilgelerinden ''Bizim Yunus''la cevabı yine de geliştirmek.

Rivayet odur ki; Nallıhan'a kadı olan Yunus, oradaki hayatı değişecek olan Tapduk Emre'yle tanışır. İdealist bir kadı olarak vereceği keskin hükümlerle toplumdaki yaygınlığın sonunu umut etmektedir. Ancak önünde bir engel bulunmaktadır. Tapduk Emre, 'Adalet suçu suçluyu değil, sonuna kadar masumiyeti aratır' sözleriyle Yunus'a adeta ders veriyor. Çünkü Yunus, görünenle gerçek arasındaki farkı henüz kavrayacak olgunlukta değildir. Her işi doğru yaptığından emindir. Görev aşkıyla yanıp söner ama diğer tarafta benliği ağır basmaktadır. İşi Tapduk Emre'yi özgürlüğüne kavuşturana kadar. Ancak böyle olaylarla karşılaşıp hatalar oluştuğunu anlar ki, sonunda kadılıktan vazgeçip Tapduk'un izinde ilerlemesine karar verir. Ve derviş Yunus'un nefsiyle imtihanı bir serüvenle anlatılmaya devam edilir. Diziyi bu kadar anlatımla yetinelim. Şimdi Yunus'tan ilhamla, onu XXI. Yüzyılda yeniden değerlendirelim.

Modern çağın temel açmazlarından biri, siyasetin koltuğu ve menfaat yarışlarına dönüşmesi, toplumsal hayatın gösteriş (tüketim kültürü) üzerine yerleşmesidir. O, saltanat sahiplerine şu mısralarla seslenir: Gitti beyler mürveti / Binmişler birer atı / Yediği zavallı eti / İçtiği kan olusar'. Dizide sadece iktidara sahip olanlara değil, iktidara aday olanlara da gönderme yapılıyor: 'Hırslının yüreğinde zulüm pusu kurar; kuvvetlenince bunu çağırır vurur, zayıfken içinde uyutur… Karun değil Harun'un yönetimlerinden bahsedilir. Ve gelişmeler bir yapılır: 'Bölüşürsek toklaşacağız, bölünürsek yok olacağız'.

şık formülü bir bakıma siyaset formülüdür. ''Usülsüz vusül olmaz'' deyimi, halkın kandırılmasından başka işe yaramayan hedefsiz popülist politikalardan kurtulma süreci görmemiz için yeterli değil mi? 'İşi bilen uzmanı, bilmeyen hocası olur' sözü, günümüzün bol nutuk atan başarısız siyasetçilerini burada hatırlatmıyor mu? 'Siyaset uygun kişiyi seçer. Seçmek sınamakla olur' derken altı çizilen liyakat meselesi, bugünün de en önemli sorunlarından biri değil mi? Yunus'tan üç asır önce yaşamış olan Yusuf Has Hacib, Kutadgu Bilig'de ''Akıl gerek seçmeye kişiyi / Bilgi gerekmesi gereken işleri'' demediniz mi?

Günümüzün toplumsal gelişmeleri yabancılaşmanın izlerini her yerde görüyoruz. Modern insanın, yaptığı işin tamamının çok, o şeyin ne kadar yapıldığıyla ilgilendiği. Sosyal medya, insanın kendi gerçekliğiyle olan bağını koparan, adeta ''kendine övgünün'' dünya haline getirilen bir aynaya dönüştü. Dikkat edilirse, gerek gerçek hayatta gerek sosyal medyadaki eleştiri ve linç kültürü hükümleri devam eder, ancak özeleştiri kültür dışlanır. Yedi asır gerçekte ne diyor Türkmen kocası Tapduk: ' Kendine bir ayna bul; kusuru kendinde ara. Aynanın ne kabahati var bre gafil? '

'Bilen söylemez, söyleyen bilmez' ve 'Sözün çoğu aptala denir' uyarıları, günümüzün bilgiç ama bilgisiz, çok konuşan ama az söyleyen diline muazzam bir eleştiri... 'Ha atıl bir akıl, ha bizim merkep efendinin heybesi... Ne farkı var kitaplar hangisine doldurulursa? Kullanılmayan bilgi eşek yüküdür. Bilmek tatbik iledir' sözleri, bilmekle bilmek arasındaki fark ortaya çıkıyor. Tapduk Emre'nin Yunus'a nefsiyle mücadele etmesi için ''ben bilmem'' zikrini öğütlemesi, insanın kendi kibriyle mücadele edebilmesi bakış açısıyla anlamlı bir örnektir.

Günümüzde zaman ve mekn sınırlarından kurtulan kapitalizmin dizginlerinin çözüldüğünü görüyoruz. Marx'ın kapitalizmin canlandırdığı tasvir ederken vurguladığı gibi ''insanın insanlığından çıktığı'' bir süreç hayatı. Ancak Yunus Emre'de simgeleşen binlerce yıllık insancıllık kültürünün yeniden dirildiğine dair kayıtlara rastlanıyor. Dünyanın dört bir yanında ABD ve İsrail'in saldırganlığına direnen halklar, önünde sonunda iyiliğin galebe çaldığını bize kanıtlıyor.

Türkçeyi kirleten Yunus'un arı duru dili, bugün yaşanan kimlik özelliklerine bakımını göstermektedir. Onun sayesinde güzel Türkçemizin derinliklerini keşfetmeyi buluyoruz. Halkın diliyle en derin hakikatleri anlaşılır hale getiren Yunus, bugün anlamsızlaşan kelimelerden kurtulma seçeneklerimizi sunmaktadır.

İyiyle kötünün iç gidişatını sadece Yunus'ta görmüyoruz. XX. Yüzyılın Yunus'u olan Nazım Hikmet'in ''İvan İvanoviç var bitti yok ettiniz'' adlı tiyatro işçilerinin lideri Petrof'un bir yanı onun egosunu şişiren İvan İvanoviç idi.

İbn Fadlan'ın seyahatnamesine ilişkin İdil Bulgarları'nın yenilik öneren zeki insanları ''Tanrı'ya daha iyi hizmet etsinler diye'' ağaca astıklarını okuyoruz. Yunus Emre araştırmacılarından Cahit Öztelli'nin edindiği bilgiler nedeniyle, Yunus'un siyasi olaylara karıştığı ve bunların idam edildiği doğru kabul edilip onun da zeki bir İdil Bulgarı olduğu kabul edilebilir.

Sonuçta gerçek yolculuklar, insanın nefsiyle hesaplaşmasıdır. Dizinin 'Ne ararsan tekkede, Mekke'de arama, içinde ara' en son çözümü sunuyor… Dışarıda aradığımız kurtuluşu içimizdeki dönüşümle başlatmamalıyız. Ancak o zaman 'yoldan çıkıp varan' olabiliriz. Yunus; zayıf bulunca zulmeden, büyük yaşta dalkavukluk eden, arkadaşının sırtına basan köşe dönmecileri ve makam fetişizmi peşinde koşan ''ben oldumcuları'' mahkûm etmektedir. O, emperyalist sistemin dayattığı tüketime, rekabete ve yabancılaşmaya karşı aşka, hoşgörüye ve gönül erliği kimya ile güçlü bir alternatif sunuyor. ''Bizim Yunus'' uzak yıl öteden uzattığı eli tutmamızı ve aşkın yolculuğunda bir adım daha atmamızı beklemektedir.

Bakmadan Geçme